Domuz gribi aşısı

30 Nisan 2009 Perşembe

Domuz gribi haberleri,
Salgın hastalıklara karşı büyük tecrübesi olan Çin, 3 ay zarfında domuz gribi aşısı üreteceğini duyurdu.
Çin Salgın Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Merkezi yetkilisi Li Dexin, Çin'in resmi Xinhua ajansına yaptığı açıklamada, 3 ay zarfında dozum gribi aşısı üreteceğini ifade etti. Li, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) kendilerine Mayıs ayı ortalarında aşı geliştirilmesine büyük yardımı olacak domuz gribi virüsü H1N1'in türlerini tedarik edebileceğini belirtti. Çinli yetkili, "Biz H1N1 virüsü türlerini alır almaz 3 ay içinde aşısını üretmemiz mümkün olur.'' dedi. Li, üretim hazırlıklarını yapmaları için Çin'deki tüm aşı üretebilen şirketlere talimat verdiklerini de söyledi.
Bu arada Çin, ABD'li uzmanlar ve DSÖ'nün de yardımlarıyla domuz gribi virüsü için hızlı test yöntemi geliştirdi. Yöntemin ülkedeki tüm ilgili birimlere yarın gönderileceği kaydedildi.

Kaynak:Cihan

Domuz Gribi Alarm düzeyi 5'e çıkarıldı

29 Nisan 2009 Çarşamba

Son Dakika: 29,04,2009 saat 23:00

Dünya sağlık örgütü (DSÖ-WHO) alarm düzeyini 4'ten 5'e çıkarmıştı. WHO'nun alarm düzeyini 5'inci evreye çıkarmasının, hastalığın en az iki ülkede insandan insana geçtiği, Güçlü ve yakın bir salgın tehlikesi uyarısı anlamına geldiği belirtiliyor.




WHO Salgın Evreleri:
  1. Derece: Hayvanlar arasında bulaşan ama insanlara bulaşmayan virüsler.
  2. Derece: Hayvanlardan insanlara bulaşan grip virüsü. Potansiyel salgın tehdidi.
  3. Derece: Belirgin bir biçimde insandan insana geçmeyen, bazı bölgelerde ve insanlarda rastlanan grip türü.
  4. Derece: İnsandan insan geçtiği doğrulanmış ve toplumsal düzeyde yayılabilen vakalar. Salgın riskinde belirgin bir artış.
  5. Derece: En az iki ülkede görülen, insandan insana bulaşan vakalar. Güçlü ve yakın bir salgın tehlikesi uyarısı.
  6. Altıncı Derece: Virüsün başka bir ülkede farklı bir bölgede ortaya çıkıp yayılması. Sürmekte olan küresel bir salgın.

Domuz gribi adı değişiyor mu?

Domuz Gribi Haberleri:
Domuz gribi adının Avrupa tüketici pazarını olumsuz etkilediğinden yola çıkarak gribe ''novel gribi '' adı verilmesi öneriliyor.

Bu arada Avrupa'da kesinleşmiş 7 hastalık vakası olduğu açıklandı.

Avrupa Birliği Komisyonu Sözcüsü Nina Papadoulaki, şu ana kadar İspanya ve İngiltere'de 2'şer, Almanya'da ise 3 kişide hastalık tespit edildiğini, 104 vakanın da müşahade altında bulunduğunu açıkladı.

Papadoulaki, virüsün insandan insana bulaştığını dikkate alarak Komisyonun hastalığa bir hayvan adı vermek yerine (novel gribi) demeyi tercih ettiğini belirtti.

Hastalığa domuz gribi ismi verilmesinin Avrupa tüketici pazarında domuz ürünleri üzerinde olumsuz etkisi olduğu ifade ediliyor.

Bu arada Avrupa Birliği Sağlık Bakanları yarın (30.04.2009) Lüksemburg'da olağanüstü toplanacak.

27 ülkenin sağlık bakanlarını biraraya getirecek toplantıda hastalığa karşı koordineli hareket etme, izleme, gözlem, teşhis ve tedavi yöntemleri tartışılacak.

Kaynak: trt haber

Almanya'da 3 domuz gribi vakası

Domuz Gribi Haberleri:
Son dakika: Almanya'da 3 domuz gribi vakası doğrulandı.

Almanya'nın salgın hastalıkları araştırma kuruluşu olan Robert Koch Enstitüsü Almanya'da 3 domuz gribi vakası tespit edildiğini açıkladı, söz konusu kişilerden birinin, Meksika seyahatinden sonra rahatsızlanarak Hamburg kentinde hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki bir bayan olduğu bildirildi.

İkinci hastanın Bavyera eyaletindeki Regensburg Üniversite Kliniği'nde tedavi gören 30 yaşlarında bir erkek, üçüncü kişinin de yine Meksika seyahatinden dönmüş olan ve Kulmbach kentinde yaşayan 37 yaşındaki bir kadın olduğu kaydedildi.

Kaynak: Haber siteleri

Uzmanlardan domuz gribi uyarısı

Domuz Gribi Haberleri:
İSTANBUL (İHA) - İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Doktor Servet Alan, domuz gribinin belirtileri arasında ateş, ağır hastalık, boğaz ve baş ağrısı ile ileri derecede zatürrenin yer aldığını belirterek, halkı bu konuda uyardı.
Uzman Doktor Servet Alan, bazı ülkelerde sıkça görülen ve ölüme yol açan domuz gribi virüsünün hem insanları, hem kuşları, hem de domuzları hasta edebildiğini belirterek, "Bu virüsler bazen tek bir canlıda aynı anda oluşursa, bunun sonucunda virüs insandan insana bulaşır ve bu da virüsü daha tehlikeli bir hale getirir. Gripte ateş, ağır hastalık, boğaz ve baş ağrısı, ileri derecede ise zatürre görülebilir. Domuz gribi şuanda Güney ve Kuzey Amerika'da görülmekte; bölgeden ülkemize dönenlerde de görülebilir. Belirtiler vatandaşlarda ortaya çıkarsa hemen zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmaları büyük önem taşıyor" diye konuştu.
Grip, nezle gibi hastalıklardan korunmak için aşı olmak gerektiğini belirten Alan, domuz gribi virüsüne karşı bir aşı olmadığına dikkat çekti. Uzman Doktor Alan, "Ancak domuz gribi farklı bir grip olduğundan dolayı bu aşılar etkili değildir. Şuanda da domuz gribinden koruyacak bir aşı henüz gelişmemiştir. Ancak domuz gribi için bir tedavi vardır. Virüsün çoğalmasını engelleyen iki ilaç mevcuttur. İlk belirtilerde bu ilaç kullanılırsa hastalığın ilerlemesi durdurulmuş olur ve istenmeyen sonuçlara yol
açmaz" dedi.

kaynak mynet haber sitesi haber.mynet.com

Domuz Gribinde 4. Seviye Uyarı

28 Nisan 2009 Salı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ - WHO), domuz gribini 1 ila 6 arasında derecelendirdiği salgın evreleri sıralamasında alarm düzeyini 3. dereceden 4. dereceye çıkardı.

Salgın Evreleri:
  1. Derece: Hayvanlar arasında bulaşan ama insanlara bulaşmayan virüsler.
  2. Derece: Hayvanlardan insanlara bulaşan grip virüsü. Potansiyel salgın tehdidi.
  3. Derece: Belirgin bir biçimde insandan insana geçmeyen, bazı bölgelerde ve insanlarda rastlanan grip türü.
  4. Derece: İnsandan insan geçtiği doğrulanmış ve toplumsal düzeyde yayılabilen vakalar. Salgın riskinde belirgin bir artış.
  5. Derece: En az iki ülkede görülen, insandan insana bulaşan vakalar. Güçlü ve yakın bir salgın tehlikesi uyarısı.
  6. Altıncı Derece: Virüsün başka bir ülkede farklı bir bölgede ortaya çıkıp yayılması. Sürmekte olan küresel bir salgın.
Örgütün alarm düzeyini 4. evreye çıkarması, hastalığın en az bir ülkede insandan insana geçtiği anlamına geliyor.

Sağlık Bakanlığı'ndan 'domuz gribi' uyarısı

Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de “Domuz Gribi ile ilgili herhangi bir vakanın olmadığını açıkladı ve vatandaşları domuz gribi salgınının olduğu ülkelere gitmemeleri konusunda uyardı.

Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklama şöyle:
“Dünya Sağlık Örgütü’nün, "Domuz Gribi" salgınında evre dörde geçildiğini ilan etmiştir.Bu kararla insandan insana bulaşma olduğunu gösterir bilimsel verilerin mevcut olduğu ve virüsün toplumda salgın yapma potansiyelinin bulunduğu duyurulmaktadır. Bununla birlikte ülkemizde bildirilmiş herhangi bir vaka yoktur. Vatandaşlarımıza, zorunlu haller dışında hastalığın halen görüldüğü bölgelere seyahatlerini ertelemeleri, seyahat zorunlu olacaksa da sık el yıkama, maske kullanımı gibi kişisel hijyen önlemlerine uyulması Bakanlığımız tarafından tavsiye edilmektedir.

kaynak: milliyet gazetesi milliyet.com.tr

Domuz gribi nedir?

Domuz gribi nedir?

Domuzlarda hastalığa yol açan bir mikrorganizma olan influenza tip A virusunun insanlarda oluşturduğu solunum yolu hastalığıdır.

Virus şimdiye kadar insanlarda hastalığa yol açmamakta, sadece domuzlarda görülmekteydi. Ancak, mikrorganizmadaki değişime bağlı olarak ortaya yeni bir formu ( influenza tip A H1N1) çıkmıştır ve solunum yolu ile özellikle yakın temas, öksürmek ve hapşırmak suretiyle insandan insana bulaşabilmektedir.

Kış aylarında görülen gripten (mevsimsel influenza) farkı nedir ?
H1N1, kış aylarında görülen grip etkeni ile benzer özelliklere sahiptir. Hastalığın bulaşma yolu ve belirtileri de benzerlik göstermektedir. Ancak, yeni H1N1 tipinde virus, insanları, kuşları ve domuzları etkileyen bir genetik özelliğe sahiptir.

Domuzlarda hastalık en sık ne zaman görülmektedir ?
Domuzlar arasında salgınlar bütün yıl boyunca görülmekle birlikte, ılımlı bölgelerde sonbahar ve kış aylarında görülme sıklığı artmaktadır. Birçok ülke domuz topluluklarını domuz gribine karşı aşılamaktadır. İnsanlarda kullanılabilecek uygun aşı henüz mevcut değildir.

Domuz gribinin insan sağlığına etkileri nelerdir?
İnsanlar arasında domuz gribi enfeksiyonu, tek tek vakalar olarak ya da salgınlar halinde görülebilir. Klinik belirtileri gribe (mevsimsel influenzaya) benzerdir. Bunlar; ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, genel vucut ağrısı, halsizlik ve bitkinlik şeklindedir. Ancak bazı vakalarda hiçbir belirti görülmezken bazıları ölümle sonuçlanabilmektedir.

İnsan domuz gribi vakaları nerelerde görülmüştür?
26 Nisan 2009’da Meksika laboratuar tarafından doğrulanmış 18 vaka bildirmiştir. Halen araştırılmakta olan şüpheli vakalar ülkenin 32 eyaletinin 19’undan bildirilmiştir. Meksika Başkanı Felipe Calderon 81 ölümün salgından kaynaklandığından şüphelenildiğini ve halen 374 kişinin hastanelerde yatmakta olduğunu bildirmiştir. 929 kişinin ise solunum yolu hastalığı nedeniyle hastanelere başvurduğunu ve yapılan inceleme sonunda evlerine gönderildiği bildirilmiştir .

26 Nisan2009’da ABD, laboratuarda doğrulanmış 20 vaka bildirmiştir. Bunların 8’i New York, 7’si Kalifornia, 2’si Teksas, 2’si Kansas ve 1’i Ohio eyaletlerindendir. Şu ana kadar ölüm bildirilmemiştir.

Ayrıca İspanya’da 2 vaka ve Kanada’da 6 vaka bildirilmiştir.


İnsan domuz gribi virüsü nasıl bulaşır?
İnsanlar domuz gribini genellikle enfekte olmuş domuzlardan almaktadır. Ayrıca şu anki salgında insandan insana bulaşmanın olduğu düşünülmektedir. İnsandan insana bulaşta yakın temas, hastalığı taşıyanlarla aynı ortamı paylaşmak önemli rol oynamaktadır.

Domuz gribinin belirtileri nelerdir ?
Domuz influenza A virus enfeksiyonunda ; ateş, öksürük, boğaz ağrısı, vucutta ağrı, yorgunluk/ kırgınlık, başağrısı, üşüme görülebilir. Bazı domuz gribi vakalarında kusma ve ishal de görülmektedir. Mevsimsel gribe benzer şekilde, insandaki domuz gribinin şiddeti hafiften ağıra değişebilmektedir. Ağır vakalarda pnömoni, solunum yetmezliği ve bazen de ölüm görülebilmektedir. Hastalık özellikle genç ve orta yaş grubunu tutmaktadır. Kronik sağlık sorunu olanlar gibi bazı gruplarda domuz gribi ağır seyredebilmektedir.

Domuz eti ve domuz ürünlerini yemek güvenli midir?
Domuz gribinin, usulüne uygun hazırlanan domuz eti veya diğer domuz ürünlerinin yenmesiyle bulaştığına dair bulgumuz yoktur. Domuz influenza virüsu, 70 º C derece ısıtılınca ölmektedir.

Hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat edeceğim. Neler yapmam gerekir?
Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanmış seyahat kısıtlaması yoktur. Mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunulmaması, bulaşma riskini azaltacaktır. Solunum yoluyla bulaşan tüm hastalıklar için olduğu gibi başta sabunla el yıkama gibi kişisel hijyen önlemlerini uygulamak son derece önemlidir. Gidilen ülkelerin yerel otoritelerinin öngördüğü tedbirlere uyulması ve gerektiği durumlarda basit cerrahi maske kullanılması hastalığın bulaş riskini azaltacaktır. Ayrıca grip belirtileri görüldüğünde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat ettim. Ne yapmam gerekir?
Hastalık şu ana kadar Meksika, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve İspanya’da görülmüştür.

Son 2 hafta içinde hastalığın görüldüğü ülkelere ziyarette bulunmuşsanız ve başta 38 º C’den yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, vucutta ağrı, yorgunluk/ kırgınlık, baş ağrısı, üşüme, kusma ve ishal gibi grip benzeri belirtileriniz varsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekir. Böyle belirtiler sadece grip yada domuz gribi hastalıkları sonucu ortaya çıkmaz. Zatürree, nezle, bronşit gibi başka birçok solunum yoluyla bulaşan hastalık da benzer belirtiler gösterebilir. Bu durumların ayırt edilebilmesi için en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gereklidir.

Uluslar arası seyahate çıkmayı planlıyorum, hastalıktan korunmak için neler yapmalıyım?
Halen Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri, seyahatin yada ticaretin kısıtlanması gerekmediğini bildirmektedirler. Genel olarak kişisel temizlik önlemlerinin alınması, kalabalık ve havasız ortamlardan mümkün olduğunca kaçınılması şu an için yeterli önlemlerdir.

En etkili önlem el yıkamadır. Öksürürken ya da hapşırırken ağız ve burnunuzu tek kullanımlık mendil ile kapatın ve mendili atın. Özellikle hapşırma yada öksürme sonrasında ellerinizi su ve sabunla yıkayın. Alkol bazlı el dezenfektanları kullanılabilir. Hastalığın başlıca insandan insana, hapşırma, öksürme gibi yollarla bulaştığı düşünüldüğünden hasta kişilerle temastan kaçınmak uygun bir korunma yöntemidir. Kirli ellerle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmak buradaki virüslerin elleriniz yoluyla yayılmasına neden olabilir. Bol sıvı gıda tüketin, iyi beslenin, dinlenmeye dikkat edin.



Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiyi ALO 184 Sağlık hattından ve www.grip.saglik.gov.tr adresinden alabilirsiniz.

kaynak :saglikbakanligi resmi websitesi saglik.gov.tr

KANSER NEDİR?

27 Nisan 2009 Pazartesi

Vücudun yapı taşları olan hücreler bir araya gelerek dokuları, dokular ise organları oluştururlar.
Bu döngüde, kanser organlarda ve dokularda değil, hücresel aşamada başlar. Normal olarak vücudun ihtiyacına göre bu hücreler oluşur, büyür, bölünür ve gerekli olan yeni hücreleri meydana getirirler.
Yaşlandıklarında ise ölürler ve yerlerine yenileri gelir.
Bazen bu döngü bozulur; vücudun kontrolü dışında fazla miktarda hücre oluşur veya yaşlı hücreler ölmeleri gerektiği halde ölmezler.

Bu anormal hücrelerin kontrol dışı büyümesi sonucu oluşan doku kütlesine tümör denir. Tümörler iyi veya kötü huylu olabilir.

Kötü huylu olanlar, yani kanserler;
a. Hayatı ciddi şekilde tehdit ederler,
b. Bazen vücuttan çıkarılabilirler ancak yeniden büyüyebilir; yani nüks
edebilirler, belirgin olarak azaldığı görülmektedir. Bunun nedeni kesinlikle kanserin erken safhada saptanması ve ilerlemiş tedavi metotlarıdır.
c. Kanser hücreleri komşu organlara ve dokulara yayılabilir ve onlara zarar verebilirler. Sadece komşu değil uzak organlara da atlayabilirler ve yeni tümörler oluşturabilirler.

KANSERE HAZIR MIYIZ?

Kanser, bugün her üç kişiden birinin ömrü boyunca yakalanabileceği yaygın bir hastalık haline gelmiştir. Kansere yakalanan hasta sayısı tüm dünyada giderek artmaktadır. Araştırmalara göre 2020 yılında dünyada kanser hastaları sayısına 20 milyon kişinin daha ekleneceği öngörülmektedir.
Türkiye'de ise her yıl on binlerce yeni kanser teşhisi konuyor. Kadınlarda en sık meme ve rahim, erkeklerde ise prostat ve akciğer kanseri görüyoruz.

Rakamlar korkutucu da olsa, erken tanı ve koruyucu tedbirler sayesinde birçok kanser türü %90-95 oranında önlenebılmekte veya iyileştirilebilmektedir.

Bunun için yapılması gereken; kansere yakalanmadan koruyucu tedbirleri almak, düzenli aralıklarla kanser taraması yaptırmak ve en kötü ihtimalle, bu taramalarla tümörü erken evrede yakalayarak henüz ilerlemeden yok etmektir.
Sonuç olarak kanser, önlenebilirve erken teşhisle tedavi edilebilir bir hastalıktır. Kanserden değil, geç kalmaktan korkmalı, dolayısıyla kanser sizi bulmadan siz onu bulmalısınız. Yani düzenli check-up yaptırmalısınız.

PROSTAT

24 Nisan 2009 Cuma

Prostat (erbezi):
Erkeklerde mesanenin (sidik kesesi) altında yer alan ve bu bölümdeki idrar kanalını .epeçevre saran bir dokudur. Genç yaştaki erkeklerde salgıladığı maddelerle üremede yol alır.
25-50 yaş erkeklerde prostatın değişik yolllarla edinilmiş iltihapları (prostatit), idrar sıklığında artış, yanma, bazen de akıntılarla karşımıza çıkmaktadır. Bu olguların tedavileri çeşitli ilaçlarla mümkün olmaktadır.

Prostat 50 yaşından sonra ise, kesin nedeni bilinmemekle beraber kendi iç yapısında bazı değişimler gösterir. Bu değişimler iyi huylu büyümeler (prostat hiperplazisi) ve kötü huylu değişimler (prostat tümörü) olarak ortaya çıkmaktadır.

Prostat Hiperplazisi:(Prostatın iyi huylu büyümesi)
İnce ve zorlu işeme, geceleri idrara kalkma yakınmalarıyla ortaya çıkmaktadır. Bu hastaların geç dönemlerde idrarlarını hiç yapamadıklarından, sonda taşımak zorunda kalırlar.
Tedavi seçiminde şikayetlerin düzeyine göre; ilaç tedavileri, açık ve kapalı prostat ameliyatları önerilebilir. Bu yolla da hastaların rahat idrar yapabilmeleri sağlanır.

Özellikle vurgulanması gereken şudur ki: günümüzde açık olsun, kapalı olsun prostat ameliyatları bir bademcik ameliyatı veya bir sezaryenden daha riskli değildir. Bu ameliyatların cinsel hayata olumsuz etkileriyle de artık karşılaşılmamaktadır.

Prostat Tmnürü: (Prostatın kötü huylu değişimleri)
Erken dönemde ancak prostat muayenesi ve ve kan tahliliyle yakalanmaktadır. Yani bu hastalık başlangıçta hiçbir belirti vermeden sinsice ilerleyen bir davranış gösterir.
İşte bu yüzden: 50 yaşını geçen her erkeğin prostat yönünden Urolojik muayenesini önerilmektedir. Aksi halde teşhiste geç kalınmış prostat tümörlerinde yaygın kemik ağrıları olan, yürümede zorluk çeken, kemiklere, karaciğer ve akciğere sıçramalar gösteren bir hasta ile karşılaşabilir. Bu aşamadaki geç kalmış hastaların tedavi sonuçları ise yüz güldürücü olmaktadır.

KANSERE KARŞI KORUYUCU BROKOLİ

23 Nisan 2009 Perşembe

MÜCİZE SEBZE BROKOLİ;
küçük yeşil yumrular halinde satılan ve haşlanarak yemeği hazırlanan bu turpgiller ailesinin üyesinin ortaya çıkış ve mutfaklarda kullanılış tarihi hiç de yeni değil.

İtalya ile özdeşleşen bu sebze, Romalı yazarlardan doğa tarihçisi Büyük Plinius'un metinlerinde ve Apicius'un yemek kitabında lahana benzeri bir sebze olarak tarif edilmiş.
Yakınçağ Avrupa'sında egzotik bir bitki olarak görülen brokolinin dünyada tanınması ise ancak 20. yüzyıl başlarında ABD'deki İtalyan göçmenler aracılığıyla gerçekleşmiş. "Sebzeler arasında bir mucize" diye tanımlanan ama ne yazık ki ülkemizde çok az tüketilen brokoli, Avrupa'nın güneyinde ve ABD'de yaygın biçimde üretiliyor.

KANSERE KARŞI KORUYUCU
Yüksek düzeylerde diyet lifi ve vitaminler içeren brokolinin çeşitleri, taşıdığı renklere göre de, beyaz başlı, mor başlı ve yeşilbaşlı olarak üçe ayrılıyor. Çiğ ya da pişirilerek tüketilen brokoli, haşlandığında içerdiği vitaminlerin çoğu kaynayan suya geçeceğinden bu su dökülmeyip değerlendirilmeli.

Kalorisi düşük bir sebze olduğundan diyetlerde de yer alan brokoli, dondurularak saklanmaya ve sonradan tüketilmeye çok uygun.
Brokolide, havuçtakinden daha fazla beta karoten bulunduğunu söyleyerek, bu sebeple yenilebilecek, suyu içilebilecek en iyi besinlerden olduğunu kaydediyor uzmanlar.

Beta karotenin, güçlü bir kanser savaşçısı olduğunu vurgulayan uzmanlar, yemek borusu, mide ve bağırsak kanseri tehlikesini azalttığını da ifade ediyorlar.
Yüksek miktarda B1 ve C vitamininin yanı sıra kalsiyum, kükürt, potasyum ve selenyum maddeleri içeren brokoli, vücudun vitamin deposu. Mineral ve demir eksikliğini de gideren brokolinin en önemli özelliği, bedeni kanser tehlikesine karşı koruması.

Yapılan son bilimsel araştırmalar, brokolinin akciğer, kolon (kalınbağırsak) ve prostat kanserlerine yakalanma riskini azalttığını ortaya koyuyor. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe ve antibiyotik özelliğine sahip olan brokoli bu yönüyle "prostatitis"e (prostat enfeksiyonu) karşı çok etkili. Kalp hastalıklarına yakalanma, kalp krizi geçirme ve katarakt hastalığına yakalanma gibi rizikoları da en aza indirgeyen bu şifalı sebze ayrıca kansızlığa da birebir...

İNMEMEİŞ TESTİS ( KRİPTORŞİDİZM )

22 Nisan 2009 Çarşamba

Kriptorşidizm, sözcük olarak erkek çocukların testisleri karın içinde kalması anlamına gelir.
Hamilelik sürecinde, gelişimi abdominal (karın) içinde başlayan testisler, gebeliğin son döneminden itibaren (son 3 ay) giderek inguinal kanal adlı kanala girip scrotum'a (testis torbası) inerler.

Bazı çocukların testisleri doğduklarında scortuma inmemiş olabilir. Bu konuda ailelerin çok fazla endişelenmesi gerekmiyor. Uzmanlara göre bir yıla kadar testislerin scrotum'a inmesi gecikebilir, ama bu süre içinde düzenli takib edilmelidir.
Söylenmesi gereken bir nokta daha: testislerin dokusu yüksek ısıya dayanıksızdır ve bu nedenle de testislerin vücut dışında bulunmaları gerekmektedir.

Tedavi genellikle ameliyatla yumurtayı torbaya indirip orada tesbit etmektir (orşiyopeksi). Gerçek inmemiş testisin 1 yaşından sonra torbalara inmesi beklenmez. İnmemiş testisli çocukların % 14 ünde ailevi inmemiş testis hikayesi de vardır. Daha çok sağ taraftadır (%60) ve %20 iki taraflı olabilir.

SÜNNET

16 Nisan 2009 Perşembe

sünnet: Steril koşullarda penisin baş kısmını örten deri parçasının cerrahi olarak kesilerek alınması ve kalan deri sınırlarının kendiliğinden emilebilir ipliklerle dikilmesidir.
Bu tanımda steril koşullardan gayet:
Tüm işlem boyunca tam olarak mikropsuz bir ortamın sağlanması, cerrahi olarak kesilmesinden gayet: kullanılan tüm aletlerin tamamen mikropsuz ve cerrahi standartlara uygun olmasıdır.
Daha açık bir ifadeyle, ilaçla silinerek mikropsuz bir hale getirilen penisin yine steril bir örtüyle örtülmesi, eldiven, bıçak ve dikişlerin sadece o sünnet işlemi için kullanılıp atılması gerekmektedir.

Dolayısıyla steril koşulların sağlanamadığı, cerrahi koşullara uymayan: "toplu sünnet", "ev sünneti", "doktor haricinde kimselerin yaptığı sünnet" kavramları sağlık kurallarıyla bağdaşmamaktadır.

O halde sünnet, basit görülmesine rağmen tam ve gerçek bir cerrahi işlemdir ve doktorlar, tercihen de operatör doktorlar tarafından hastane ortamında yapılmalıdır.

Sünnet çocuklukta her yaşta yapılabilir. Ancak sünnet derisi ağzında darlık varsa, sünnet dersi sık eafekte oluyorsa sünnetin en kısa sürede yapılması uygun olur.
Sünnet, penisin mevzi uyuşturulması veya narkoz altında çocuğun tam uyutulmasıyla yapılabilir.
3-6 yaş arası çocuklarda algılama ve kavrama güçlüğü olabileceğinden, bu yaşlarda narkoz ile sünnet önerilebilir.
Ancak mevzi ( lokal ) uyuşturma bu yaşlarda dahi olmak üzere tüm yaşlarda tercih edilen bir yöntemdir.
Önemli olan çocukla iyi bir iletişim kurarak, sünnetle ilgili onun anlayacağı tarzda doğru bilgi aktarmaktır.

Çocuğun sünnet öncesi kesinlikle uzman bir doktor tarafından değerlendirilmesi şarttır.
Zira peygamber sünneti olan, penisinde eğrilik olan, gömülü ve küçük penisi olan, yumurtaları torbalarına inmeyen, sünnet derisi penisin üst kısmına yapışık olan, kanama ve pıhtılaşma problemi olan çocukların Önceden farkedilerek, sünnetin zamanının ve koşullarının uzman hekimlerce buna göre düzenlenmesi gerekir.
Sünnet sonrası sarılan ilaçlı pansumanın, ağrı kesici ilaçların, pansumanın açılmasının, suyla temas etmeme süresinin yine uzmanların önerileri doğrultusunda belirlenmesini gerekmektedir.

Sonuç olarak : kansız - bıçaksız sünnet, lazerle sünnet, bugün sünnet yarın deniz gibi cazip sloganların gerçeği yansıtmadığını, sünnetin aslında tam ve gerçek bir cerrahi işlem olduğunu, dolayısıyla hastane ortamında tercihen operatör doktorlarca yapılması gerektiğini hatırlatır.

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA ALLERJİ

15 Nisan 2009 Çarşamba

Allerji nedir?
Allerji, vücudumuzdaki mikroplara ve zararlı maddelere karşı kullanılan insan savunma mekanizmalarının alışılmışın dışında cevap geliştirmesiyle gerçekleşir.
Bundaki kasıt, normalde bize zararlı olmayan çoğu insanın alışkın olduğu allerji yapıcı maddelere, allerjili kişinin alışamaması, zararlı bir maddeymiş gibi algılaması ve buna karşı aşırı cevap vermesidir.
Bazı kişiler allerji gerçekleştirirken, bazı kişilerin niye allerji gerçckleştirmediği tam olarak bilinmemektedir. Ancak ailesel yatkınlık olup, bu kişilere atopik bünyeli denilmektedir.
Öte yandan sanayileşmiş, gelişmiş şehirlerde alerji daha fazla görülmekte. Kırsalda ve köylerde ise daha az görülmektedir.

Allerji Nedenleri:
Doğada bir çok allerji yapıcı madde vardır. Bunlar:
Başlıca yiyecekler (portakal, çilek, muz, fıstık, deniz ürünleri ve inek sütü gibi çeşitli yiyecekler), kimyasal maddeler ve boyalar, ilaçlar, parazitler (kurtçuklar), çiçek ve ağaç tozları (polenler), ev tozları denilen akarlar, mantarlar (küfler), kedi ve köpek gibi hayvan tüyleri, bazı böcekler (hamam böcekleri gibi) ve bilinmeyen bir sürü neden mevcuttur.
Bunun dışında soğuk ve sıcak da allerji yapabilir.
Allerjiye yol açan bir çok sebep olmakla birlikle bir çok allerjik hastalık da vardır:

Allerji Tipleri:
Allerjik konduktivit: Gözlerin tekrarlayan kızarması, kaşınması ve sulanmasıyla gider.

Allerjik rinit: Burnun kaşıntısı ve akıntısıdır.

Hapşırma ve göz sulanması: saman nezlesi olarak bilinir.
Bu hastalarda göz altında koyu renk halkalar, burunla sürekli oynama, kaşıma ve burunda çizgilenme olabilir.

Allerjik sinüzit ve faranjit: Üst solunum yollarının allrjisidir. Bu hastalarda tekrarlayan öksürük (gece öksürüğü). bademcik ve geniz etleri, geniz akıntısı ve bazen hafif balgam görülür.

Astım bronşiale: akciğerlrin ve hava yollarının allerjiye cevabı ile oluşur. Aralıklı olarak tekrarlayan kuru veya krem renkli hafif bir balgamla birlikte, nöbet şeklinde öksürüğe yol açar ve solunum sıkıntısı ile hırıltıya yol açabilir. Ancak 2 yaşından önce görülen mikrobik sebeple gerçekleşen (virüslerle) ve hırıltılı solunum sıkıntısıyla kendini gösteren bronşiolit denilen hastalık ile karışabilir. Bronşiolit kesinlikle allerji demek değildir.

Deri allerjileri: Egzema, ürtiker (kurdeşen) ve döküntüler (ilaç ve gida allcrjisi) ile ortaya çıkabilir.

Sindirim sistemi allerjisi: Bağırsaklar ve midede gerçekleşen sindirim güçlüğü, ishal, gaz, karın ağrısı ve sancı yapabilir.

Anaflaksi: Allerji yapan etkene karşı aşırı cevap verme sonucu şok ve Ölüme yol açabilen allerjik bir olay olup penisilin allerjisi buna iyi bir örnektir.

Allerji Testleri ve Muayenesi:
Allerjide yol açan etkenden korunmak en önemli tedavi basamağıdır. Ama bu her zaman mümkün olamamaktadır. Yol açan etkeni bulmada deri testleri, kan testlerinden daha güvenilir ve daha ucuz bir yöntemdir.

  • Besin allerjisinde şüphelenilen yiyecekleri teker teker kesip, tekrar almak allerji sebebini bulmada yardımcı olabilmektedir.
  • Yaşanılan evin nemli, bodrum katı olması veya evde nemlendirici olması, küf ve mantar allerjisini düşündürebilir,
  • Mevsimsel ve dışarıya çıkıldığında allerjinin olması çiçek ve bitki tozlarını (polen);
  • Hastanın etrafında evcil hayvan bulunması kedi ve köpek tüyü allerjisini,
  • Yatak odasında kitap, pelüş oyuncak, halı bulunması ve ev süpürürken şikayetin artması ev tozu allerjisini düşündürebilir.
Ayrıca evde fanlı aletlerin bulunması, sigara içilmesi, egzos ve fabrika dumanları allerjik olayları arttırır.

Dikkat Allerji Değil !!!
Kreşte ve okulda tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonu (nezle, grip) geçiren hastalarda allerjik olaylar anabilir ve yanlış yorumlanabilir.
Bu hastalarda her yıl sonbaharda yapılacak grip aşıları korunmaya yardımcı olabilmektedir.
Bunlarla birlikte allerjiyle karışan bir sürü hastalığın olduğu ve bunlarında araştırılması gerektiği unutulmamalıdır.

Allerji Tedavisi:
Tedavide öncelikle ilaçlar tercih edilmektedir. Akciğerde hava yollarını genişletici aceosoller tercih edilir.
Aşılama tedavisi ise, ilaçlardan daha fazla tedavi etkinliğinin olmaması, pahalı ve hayatı riske edecek allerjik olaylara yol açacağı veya hastalığı arttırıcı etkisi olduğu için ikinci basamakta kullanılmaktadır.

Sonuç olarak çocukluk çağı allerjik hastalıkların tedavi edilebileceği, astım gibi hastalıkların ergenliğe geçişle birlikte geçebileceği akılda tutulmalıdır. Ancak bunlar ömür boyunca sürebilir. Hastaların yakın takipte tutulması ve uygun dönemlerde kontrolü gereklidir.

LİPOSAKŞIN - YAĞ ALDIRMA

3 Nisan 2009 Cuma

LİPOSAKŞIN NEDİR:
Liposakşın: derinin hemen altından cerrahi olarak fazla yağların bir alet aracılığı ile (vakum) çekilip alınmasıdır.
Bu yöntem vücudumuzun herhangi bir bölgesinde fazladan birikiş yağların azaltılması için kullanılmaktadır.
Bölgesel dolgunluk yaratan bu yağlar ve dolaysıyla bu dolgunluğu azaltmakta etkili bir yöntemdir, Yalnız etkili bir kilo verme yöntemi değildir. Genel olarak aşırı kilo ve yağlanmalara sahip kişilerde dramatik sonuçlar elde edilmektedir.
Kilolusu az hastalar ise bu yöntemle (liposakşın) daha çok fayda görebilirler. Liposakşın'dan sonra bollaşan derinin yeni ölçülere uyum sağlamasında hastanın deri elastikiyetinin önemli rol oynar.
Liposakşın için kesin yaş sınırı yoktur.

LİPOSAKŞIN İÇİN İDEAL ADAYLAR:
Liposakşın için en iyi ve ideal adaylar, göreceli bir şekilde kilosu normal olup fakat bazı vicut bölgelerinde yağ fazlaları olan kişilerdir.
Hastanın sağlıklı, psikolojik olarak dengeli ve beklentilerde gerçekçi olması gerekir.
Ve unutluması gereken önemli nokta, sıkı ve elastik deri daha iyi bir sonuç elde edilmesini sağlar. Örneğin çene altındaki deride fazla yağ varsa ve deri sıkı ise, daha güzel açılı, biçimli ve genç çene hattı yaratılabilir. Buna karşın, eğer boyun derisi gevşek ve sarkıksa, fazla yağ olsa da, tek başına liposakşın arzu edilen sonucu yaratmayacaktır.
Derisi sarkık olan hastaların vücutlarının yeni konturlarına göre iyi uyum sağlamaz ve fazla derinin çıkarılması için ek olarak cerrahi girişimlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Liposakşın sonrasında bikini içinde bazi izler oluşacaktır.
Ameliyat uygulanacak bölgede yakın zamanda bir ameliyat geçirlmiş ise yada kan dolaşımı herhangi bir nedenle etkilenmiş ise veya liposakşın adayın akciğer ve/veya kalp rahatsızlığı varsa liposakşın yapılmayıp ertelenmelidir.

LİPOSAKŞIN VE KİLO VERME:

Unutulmaması gereken nokta liposakşın kilo verme yöntemi değildir, Ancak diyete ve egzersizlere rağmen bölgesel olarak yağların kalması ve birikmesi sonucu ortaya cıkan şekil bozukluğu (vucut orantılarında uyumsuzluk)
düzeltilmesinde kullanılan bir yöntemdir.
Örnek verecek olursak: Boyun, çene altı, yanaklar, karın ve göbek, kalça ve bacaklar veya dizler ve baldırda biriken yağların Liposakşın ile çekilmesi mümkündür.
Liposakşın ameliyati olmaya karar vermişseniz önce doktorunuzla beklentilerinizi paylaşmanız şiddetle tavsiye edilmektedir.

LİPOSAKŞIN KOMPLİKASYONLARI:
Liposakşın güvenli ve etkili bir yöntem olmasına rağmen, cerrahi bir prosedür olduğunu unutmamak gerek ve kanama, enfeksiyon ve sinir hasarı gibi istenmeyen komplikasyonlara yol açabilir. Fazladan yağ çekilirse, derinizde düzensizlik ve dalgalanma gibi hoş olmayan estetik sonuçlar gelişebilir.
Bir komplikasyon daha yağ embolisidir, son derece ciddi olan bu komplikasyon Özellikle 5 kg üzerinde yağların alınması durumunda risk artar.
Liposakşın normalde, hastalar iyi seçildiği, operasyon ekipmanları yeterli ve doktorun da bu konuda ve cerrahi olarak eğitimi yeterli ise güvenli bir işlemdir. Bununla birlikte, nadir durumlarda, bu prosedür vücutta çok fazla bölgede ve geniş miktarda uygulandığında şiddetli travmaya yol açabilir. Diğer daha nadir fakat olası komplikasyonlar arasında bölgede sıvı birikimi (drenajla boşaltılır) ve deri yaralanması gelir. Ciddi komplikasyonlar az olsa da, enfeksiyon veya aşırı kaybı şiddetli hastalığa yol açabilir.

LİPOSAKŞIN NASIL YAPILIR:
Liposakşın için yapılan kesiler, yarım santim uzunlukta olup kalan izler küçüktür ve neredeyse beli olmaz. Tedavi edilen bölgede deride torbalanma veya dalgalanma ve güneşe maruz kalırsa kalıcı olabilen pigmentasyon değişiklikleri (kahverengi lekeler) gibi sorunlar nadiren olabilir. Yine çok nadir oluşabilen asimetri durumunda(eşit olmayan kontur veya biçim) bazen ikinci bir ameliyat gerektirebilir. Eğer ameliyat çok geniş kapsamlı değilse çıkartılacak yağ ve sıvı miktarı doktorunuzun sağlık durumu, vücut alanı ve cerrahi prosedüre göz önüne alarak belirleyeceği miktara göre liposakşın lokal anestezi ve sedasyonel anestezi altında yapılabilir. Hasta uyanık olacaktır fakat ağrı duymayacaktır. Eğer geniş bir alanda planlanıyorsa veya çok sayıda yerde yapılacaksa genel anestezi uygun olacaktır. Bu durumda hasta operasyon boyunca uyuyacaktır.

Bu yazıyı hazırlarken Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutlu Sevin yazıları kaynak olarak alınmıştır.

DOWN SENDROMU TARAMA TESTLERİ

1 Nisan 2009 Çarşamba

Ülkemizde Trizomi 21 diğer adı Down sendromu risk belirlemesi için kullanılan en yaygın testlerden biri üçlü testtir.
Ancak gebeliğin 11-14. haftaları arasında ense kalınlığının ölçümü,ve anne adaylarından alınan kandaki beta HCG (bir hormon) ve PAPP-A (bir protein) ölçümü ve sonuç olarak elde edilen değerlerin bilgisayar ortamına girilmesi ve özel bir programa tabi tutulmasıyla Down sendromu riski belirienebilmektedir.

Başta Trizomi 21 ve Trizomi 18 olmak üzere çeşitli kromozom anomalilerinin bir kısmında fetuslarda (anne karnında ki bebekler) ense bölgesinde sıvı birikimine neden olup biz ense kalınlığının arttığını görebiliriz.

ENSE PİLİSİ KALINLIĞI:
Fetusun ense kalınlığı trizomi 21 dışında çok çeşitli nedenlere bağlı olarak artabilir. Bunlar arasında kistik higroma adı verilen sıvı birikimi yıllardan beri Turner sendromu (45X0 şeklindeki kromozoın anomalisi) İle ilişkili olduğu bilinen bir dunumdur.
Gerçekten de kistik higroma tanısı konan ve bu nedenlenle ileri inceleme yapılan bebeklerde %70 oranında Turner sendromu adı verilen kromozom anomalisine rastlanmaktadır.
Fetusta kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları, iskelet yapısıyla İlgili hastalıklar, konjeniıal enfeksiyon ve diğer hastalıklara bağlı olarak da ense kalınlığı artmış bulunabilmektedir.

Beta HCG ve PAPP-A:
Kandaki beta HCG seviyesi gebelik ilerledikçe azalmaktadır. Trizomili bebeklerde bu azalma çok daha yavaş olmaktadır.
11-14. gebelik haftaları arasında ölçümler Trizomi 21 olan bebeklerde bu azalmanın daha yavaş olduğunu doğrulamaktadır.
PAPP-A adı verilen madde ise gebeliklik ilerledikçe artan bir maddedir. Yine trizomili bebeklerde bu artışın normalden daha yavaş olduğu gözlenmiştir.

Henüz yeni olan bu yöntemin uygulanmasında temel sorun ense kalınlığının doğru ölçülmesidir. Bu ölçüm İse sanıldığı kadar kolay değildir. Ense pilisi kalınlığının milimetrenin onda birini ölçecek hassasiyette ultrason aletleri kullanılmalı ve ölçüm esnasında gebelik haftasındaki normal anatomik yapılar (amnios zarı) fetusunu ense pilisinden ayıredilebilmelidir. Bu da tecrübe gerektirmektedir.
Yine fetusun bu gebelik haftalarında hareketlenmeye başlamış olması, ölçümün hassas bir şekilde yapılabilmesi için bazen 30 dakika ve hatta daha uzun süren sabırlı bir bekleyişi zorunlu kılmaktadır.
Bilgisayar programı milimetrenin onda birindeki farklılıklardan bile etkilenmekte.
Örnek verecek olursak 1.4 milimetrelik ense pilisi kalınlığı ile 1.7lik ense pilisi kalınlığı ölçümü arasında bile bariz farklılıklar görülebilmektedir.

BPM (baş popo mesafesi):
Risk tahmini yapmak için gerekli olan diğer bir ölçü BPM (baş popo mesafesi) ölçümüdür. Bu ölçümdeki milimetrik hatalar da risk tahmini sonucunu derinden etkilemektedir.

Özetleyecek olursak:
İncelemede bebeğin BPM'si, ense kalınlığı, anne adayıyla ilgili bazı bilgiler, kan ölçüm sonuçları bilgisayara girilmekte ve bilgisayar programı bu verileri aynen üçlü testteki gibi Down sendromu oluşma riskine dönüştürmektedir.

Bu incelemeye tabi tutulan anne adaylarında risk yüksek bulunduğunda
amniosentez veya koryon vilus biopsisi gibi invazif (iğne gerektiren) girişimle kromozom analizi önerilmektedir.
İncelemeyi yaptıran anne adaylarının az ihtimalle de olsa böyle bir ileri inceleme gerekebileceğini bilmeleri önemlidir.
İncelemeye katılan anne adaylarındaki kromozom anomalileri %90'lık bir oranda yakalanabilmektedir. Bu haliyle bu yeni değerlendirme yöntemi, %60'lık bir trizomi yakalama oranı olan üçlü teste göre üstündür.

Bu İnceleme yapıldığında yine de Üçlü test yapılması gerekir mi?
Uçlu test trizomiler dışında, başta nöral tüp defektleri olmak üzere diğer olan anomalilerin de riskini belirier.
Üçlü teste kandaki alfafetoprotein (AFP) değerleri bu konuda önemli bilgiler verebilmektedir.
Ancak AFP ile taranabilen anomaliler, yüksek çözünürlüğü olan ultrason ile yapılan incelemderde (ayrıntılı ultrason) gözlenebilmektedir.
Bu nedenle bazı doktorlar 11-14 testinden sonra 19-25. haftalarda ayrıntılı ultrason yapılacaksa, ayrıca üçlü teste gerek olmadığı kanısındadırlar. Bazıları ise üçlü testin anne adayında preeklampsi gelişip gelişmeyeceği konusunda da bilgiler verebilmesi nedeniyle üçlü testin 11-14 testi yapılmış olsa da yapılması gerektiğini savunurlar.