Wegener Hastalığı

19 Mayıs 2009 Salı

Wegener Hastalığı, ya da tıptaki adıyla Wegener Granulomatozu bir çeşit vaskülittir (damar iltihabı). Özellikle cidarları kas tabakası ile çevrili küçük ve orta boy atardamarların hastalığıdır.
Üst ve alt solunum yollarında granulamatöz vaskülit ve böbreklerde nekrotizan glomerulonefrit şekillerinde görülür.

15-75 yaş arasında, daha sıklıkla 40 yaş civarında görülür. Kadınlarda ve erkeklerde aynı sıklıktadır.

Wegener Hastalığın Belirtileri:
Sonunda Wegener Granulomatozu teşhisi konan hastaların çoğunda ilk belirtiler üst solunum yolu rahatsızlıklarıdır. En sık burunda yara, burun akıntısı, ve (bilhassa sinüs denen kafa boşluklarında) baş ağrısı şikayetleri olur. Sinüzit ve orta kulak itihabı beraber olabilir. Hastaların yarıdan fazlasında göz rahatsızlığı olur; konjunktivit, episklerit, skleromalazi, kornea ülserleri ve retina arteri trombozu en sık rastlananlarıdır.

Hastaların çoğunda akciğerler tutulur. Akciğer hastalığına ait en sık görülen belirtiler öksürük, kanlı balgam çıkarma ve plevra iltihabıdır. Akciğer filminde bu değişiklikler görülür. Akciğer biyopsisi de tanı koymada yardımcıdır.

Olguların yarıdan fazlasında ortaya çıkan böbrek bozuklukları Wegener Granulomatozu’nun geç belirtilerindendir. Bölgesel veya yaygın tarzda ilerleyen glomerulonefrit ve interstisyel nefrit en sık rastlanan böbrek bozukluklarıdır. Glomerulonefrit normalde idrardan atılmayan protein, kan, ve silendir çıkmasına neden olur ve tedavi edilmezse hızla ilerleyen böbrek yetmezliğine neden olur.

Wegener Granulomatozlu hastaların 1/3 ünden fazlasında vaskülite bağlı deri lezyonları olur. Nodüler lezyonlar ve purpurik papüller bu hastalıkta görülen deri lezyonlarıdır.

Hastaların yarıya yakınında aktif sinovit (eklem arası iltihabı) olmaksızın ortaya çıkan eklem ağrıları olur.

Wegener Hastalığın Teşhisi:
Wegener Granulomatozu tanısı için bu hastalığa özgü bir laboratuvar tanı metodu yoktur. Bu hastaların yapılan hemogram kan tahlillerinde kansızlık (normositer normokrom anemi şeklinde) göze çarpar. Ayrıca elektroforezde yüksek IgG ve IgA ile karakterize bir hipergammaglobulinemi görülür. İdrar tahlili, BUN ve kreatinin tahlillerinde normalden sapmalar gözlenir; bunlar böbrek rahatsızlığının göstergeleridir.

Wegener Granulomatozu tanısı, böbrek biyopsisi sonucu ile üst ve alt solunum yolları hastalığının (sinüzit, rinit, otit, röntgende görülen akciğerdeki nodül veya infltratlar) klinik belirtilerine göre konulur. Diğer organ sistemler de ayrıca eşzamanlı olarak tutulabilir.

Wegener Hastalığın Tedavisi:
Uygulanan en yeni tedavi yöntemi kemoterapidir. Tercih edilen ilaç siklofosfamid’dir. Bu ilaç hastanın durumu düzelinceye kadar damardan sonra da ağızdan (tablet olarak) verilir.

Sadece kortikosteroidler ile yapılan tedavi, hastalığın gidişatını kontrol altına almak ve düzelme sürecini başlatmak için yetersiz kalmasına karşın, bu ilaçlar özellikle göz, deri ve serozadaki iltihap sekellerini önlemede yararlı olmaktadır.
kaynak: Dr. Şahi Kuray

REİTER SENDROMU

Genç erkeklerde üretit, konjunktivit, artit ile giden,sıklıkla bir enfeksiyona reaktif olarak gelişen bir reaksiyondur. Yani klasik triadi:üretit, konjunktivit ve artit, bunlar en az bir ay sürmelidir.
Genellikle erkeklerde görülen bu romatizmal hastalık; cinsel yolla bulaşan üretrit (idrar yolu iltihabı) gibi bazı hastalıklara yada şiddetli ishale yol açan dizanteri gibi bir mide-bağırsak enfeksiyonlarına tepki olarak gelişir. Buna reaktif artrit de denir. Çünkü eklemler vücutta iltihaplanmayı başlatan enfeksiyona karşı tepki gösterirler.
Belirtiler genellikle evlilik dışı cinsel ilişkiden sonra başlayan idrar ya da üreme yolu enfeksiyonlarından yada mide-bağırsak sorunlarından bir-dört hafta sonra ortaya çıkar. Diz, bilek yada ayaklardan biri ağrır yada şişer. Ateş ve kilo kaybına sık rastlanır. Kaburgalarda, sırtta, belde, topukta ve aşil tendonunda (topuk arkasındaki kalın kiriş) ağrı duyulabilir. Ayrıca gözlerde şişme ve kızarma, döküntü ve idrar yolu iltihabı gibi belirtiler sayılabilir. Bu hastalarda deri ve mukozaları tutan lezyonlar vardır. Ayak tabanında pullanmalar, hiperkeratoz, deride ağrılı nodüller, penis ve testislerde ülserasyonlar, ağızda aftlar sık görülür.
Bir kaç ay içinde kendiliğinden düzelebilir ve tedavisinde antiromatizmal ilaçlar, steroidler, tetrasiklin grubu antibiyotikler, methotreksat, süfasalazin kullanılır.

Sedef Hastalığı (Psoriasis)

Sedef hastalığında kırmızı ve üzerinde sedefimsi beyaz pullar bulunan yaralar, özellikle kafa derisi, diz ve dirseklerde ortaya çıkar.
Bazı vakalar o kadar hafiftirler ki bu kişiler sedefleri olduğunu bile bilmezler. Bunun tam tersi bir şekilde psoriasis vücutta geniş alanları tutabilir. Psoriasis ailesel özellik gösterebilmesine rağmen, kişiden kişiye bulaşma özelliğine sahip değildir.

Sedef hastalığın sebebi nedir?
Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bununla beraber son zamanlarda yapılan araştırmalar beyaz kan hücrelerindeki anormal fonksiyonun derideki enflamasyonu uyardığı saptanmıştır. Bu enflamasyon yüzünden, deride ki ölü hücreler daha hızlı bir şekilde 3-4 gün içerisinde dökülür. Derideki herhangi bir kesik, sıyrık veya yanıktan 10-14 gün sonra bu alanlarda sedefe ait bulgular çıkmaya başlar. Psoriasis boğaz enfeksiyonu gibi bazı enfeksiyonlardan ve bazı ilaçların alımından etkilenir. Kış aylarında cildin kuruması ve güneş ışığının azalması nedeni ile alevlenmeler görülür.

Ankilozan Spondilit

Ankilozan Spondilit’de ilk tutulan bölge sıklıkla leğen kemikleridir. Buna farklı zamanlarda bel, göğüs kafesi ve boyun bölgeleri tutuluşları eklenir. Bu bölgelerde, kiriş ve bağların kemiğe yapıştıkları yerde ortaya çıkan yangı temel bozukluktur. Bu yapışma yerlerinde aşınmalar meydana gelir. Yangı yatışırken, iyileşme sürecinde yeni kemik oluşumları ortaya çıkar. Kiriş ya da bağlardaki elastik dokuların yerine kemik dokusunun geçmesiyle, harekette azalma olur. Yangısal olayın tekrarlamaları sonucunda kemik oluşumları artar ve omurga kemikleri kaynaşarak bütün bir hal alırlar ve bu da hareketlerin kısıtlanmasıyla sonuçlanır. Hastalığın başlangıç dönemlerindeki hareket kısıtlılığının nedeni, ağrı ve kas kasılmalarıdır ve bu dönemde ilaç kullanımı ile düzelir. Ancak, ileri dönemdeki kemiklerdeki birleşmeden sonra ortaya çıkan hareket kısıtlılığı geriye dönmez. Bunun engellenebilmesi ya da yavaşlatılabilmesi için, egzersizlerin düzenli olarak yapılması şarttır.

Reynaud Hstalığı

17 Mayıs 2009 Pazar

Soğukta emosyonel ve hormonal etkilere, özellikle el parmaklarında, ayrıca ayak parmakları, kulak memesi ve burunda da görülen beyazlaşma, morarma ve kızarma dönemlerinin birbirni izlediği vazospastik olaya denir.
Bu renkler vazospazm, venöz göllenme ve oda ısısında arteryel dolaşımın artması sonucu ortaya çıkar.
Reynaud hastalığı yada reynaud fenomeni el ve ayak parmaklarına giden kan akımında bir bozulma sonucu el ve ayak uçlarında ağrı, solukluk ve morarma ile seyreden bir hastalıktır. Genellikle soğuk veya stres sonucu tekrarlayan ataklar halinde seyreder. Skleroderma, lupus, polimiyozit, miks bağ dokusu hastalığı, romatoid artrit, trombosit fazlalığı gibi hastalıklarla birlikte görülür. Tek başına da görülebilir.

Reynaud Hstalığın Belirtileri nelerdir?
Reynaud fenomeni nöbetler halinde seyreder. Soğuk ve stres nöbetleri başlatan en önemli faktörlerdir. El ve ayak parmaklarında görülür. Parmak eklemleri önce beyazlaşır, daha sonra morarır ve sonra tekrar normal rengine döner. Parmaklarda şiddetli ağrı ve üşüme vardır. Ağrı ve üşüme dakikalar ve saatler içinde geçer. Bazı romatizmal hastalıkların seyri esnasında daha sık görülür. Ancak hastalığın önemli bir kısmında hiçbir sebep bulunamaz. Nadirde olsa bazen ellerde yaralar açılabilir.

Reynaud Hstalığı Nasıl teşhis edilir?
Reynaud hastalığının teşhisi genellikle hastanın ifadesine göre konulur. Nöbeti görmek için hastanın elleri buzdolabının buzluk kısmına konulabilir. Mikroskopla tırnak kan damarları incelenebilir. Ayrıca eşlik edebilecek romatizmal bir hastalık araştırılabilir.

Reynaud Hstalığın Tedavi nasıl yapılır?
Kalsiyum kanal blokerleri adı verilen ilaçlar kullanılır. Ayrıca el ve ayağın soğuktan korunması gerekir. Stres önleyici ilaçlar kullanılır. Aspirin benzeri ilaçlar dolaşımı düzenlemek için verilebilir. Bazı hastalıklarda konstrat banyoların uygulanması soğuk- sıcak hassasiyetini azaltabilir. Biofeedback denenebilir. İnatçı vakalarda sempatektomi adı verilen cerrahi müdahale yapılabilir.

Reynaud Hastaları nelere dikkat etmelidir?

  1. Soğuktan korunmalıdır; eldiven, kalın çorap, başın örtülmesi
  2. Kıyafetlerin soğuğu geçirmesini engelleyen yün elbiseler giyilmeli
  3. Isıtılmış odalar, banyolar ve otomobil kullanılmalı
  4. Sıcak suyla banyo yapılmalı
  5. Klimalı ortamlardan kaçınılmalı (yazları)
  6. Stresten uzak durulmalı
  7. Buzdolabından bir şey alırken eldiven kullanılmalı
  8. Sigarayı kesinlikle bırakılmalı
  9. Cilt ve tırnak bakımına özen gösterilmeli

Reynaud Hstalığı genç kadınlarda daha sık olup kadın/ erkek oranı 5/1'dir, Toplumnun yaklaşık %3-5'inde görülen bir hastalıktır.

Domuz Gribi İSTANBULDA !

16 Mayıs 2009 Cumartesi

DOMUZ GRİBİ SON DAKİKA HABERİ:
DİKKAT
ARTIK DOMUZ GRİBİ TÜRKİYEDE !!

HABERLERE GÖRE ABD'den Irak'a gitmek üzere İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan 14 Mayıs'ta Türkiye'ye giriş yapan bir kişide ''domuz gribi'' virüsü tespit edildi.


Amsterdam üzerinden İstanbul'a gelen kişide, termal kamera aracılığıyla yüksek ateş belirlendi.

Yapılan tetkikler sonucu bu kişide ''domuz gribi'' virüsü (Influenza A/H1N1) çıktı.

26 yaşındaki Iraklı hasta, Haseki Hastanesi'nde gözetim altında tutuluyor. İzole edilmiş odada tutulan hastanın yanına doktorlar ve diğer sağlık görevlileri özel maskeyle giriyor.

Turistin, 6 kişilik ailesi de gözetim altına alındı ve aileden de numuneler alınıyor. Aileye, koruma amaçlı ilaçlar veriliyor.

UÇAKTA 163 YOLCU VARDI
Sağlık Bakanlığı hasta ile aynı uçakta seyahat eden 163 yolcunun listesini çıkardı, 96 yolcu İstanbul'da uçaktan indi. ABD'li hastanın temas ettiği yolcular yakından izleniyor. Hastalığın kuluçka dönemi ortalama 7 gün sürüyor.

Uçaktaki yolcularla irtibata geçen bakanlık yetkilileri, 96 kişiyi hastalıkla ilgili bilgilendirdi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hastanın genel durumunun iyi olduğunu ve alınan numunelerin Dünya Sağlık Örgütü'ne de gönderileceğini söyledi.

Bakan Akdağ, domuz gribinin doğrudan doğruya giriş sırasında tespit edilmesinin virüsün yayılmasını kontrol etmek için önemli bir şans olduğunu vurguladı. Akdağ, alınan tüm önlemlere rağmen virüsün başka kişilerde de görülebileceğini ve asıl amacın yayılma hızının yavaşlatılabilmesi olduğunu dile getirdi.

Sağlık Bakanı, Hastanın temas ettiği kişilerde 21 Mayıs'a kadar hastalık belirtisi görülebileceğini ifade etti.

27 termal kameranın hava ve kara limanlarında kullanılmak üzere hazır olduğunu belirten Akdağ, vatandaşlardan da zorunlu olmadıkça hastalığın olduğu ülkelere seyahat etmemelerini istedi.

Bakan Akdağ, ABD'de binlerce vaka tespit edildiğini ve hiçbir hastanın kişisel olarak haber yapılmadığını vurgulayarak, bu hususa Türkiye'de de dikkat edilmesini istedi.

PROF. YENEN: UÇAKTAKİ YOLCULAR TARAMADAN GEÇİRİLMELİ
İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şadi Yenen, NTV yayınında Türkiye'de görülen domuz gribini değerlendirdi.

Prof. Dr. Yenen'in açıklamaları şöyle:

"Uzun saatler süren uçak yolculuklarında yolcular aynı kapalı mekandaki havayı soludukları için risk taşıyor. Domuz gribi taşıyan yolcuyla birlikte aynı uçakta İstanbul'a gelen kişiler ve yolcunun ailesinin taranması gerekir.

Bu virüsü almış kişilerde hemen ateş yükselmez, bu nedenle termal kameralarla bu insanları tespit etmek mümkün değil. Bu yüzden uçaktakiler taranmalı.

Ancak bu testlerin sonuçları belli olduktan sonra virüsün Türkiye'de yayılması konusunda kesin bir şey söylemek mümkün olacaktır.

H1N1 virüsünün bulaşma hızıl mevsimsel griplerin bulaşma hızından fazla değildir.

Virüse karşı alınabilecek en önemli önlem elleri düzenli yıkamaktır. Diğer önlem öpüşmemek.

Virüs tehlikesine karşı kesinlikle anti gribal ilaçları kullanmamak gerekir, çünkü bu ilaçlar sadece hastalık çıkan kişilerde kullanılır.

Maskeler ancak bir topluma virüs yerleştiğinde kullanılır, şimdilik maske takmaya gerek yok."

HIZLA YAYILIYOR, ABD'DE 2 ÖLÜM DAHA
Domuz gribi dünyada yayılmaya devam ediyor. Virüs Türkiye'nin dışında son olarak Ekvador, Malezya ve Peru'da görüldü.

ABD'de 2 kişi daha domuz gribinden hayatını kaybetti. Böylece ABD'de virüs nedeniyle ölenlerin sayısı 5'e yükseldi.

New York'ta 3 okul salgına karşı önlem olarak kapatıldı.

Dünya Sağlık Örgütü, çoğu Meksika ve ABD'de 37 ülkede 7 binin üzerinde domuz gribi vakası olduğunu belirtti. Bu sayı Türkiye ile birlikte 38'e yükseldi. Hastalıktan ölenlerin sayısı ise 70'i geçti.

Kaynak haberler & NTV

ANA Testi Nedir?

14 Mayıs 2009 Perşembe

Anti nükleer Antikor Testi(ANA):
Bazı durumlarda vücudumuzdaki bağışıklık sistemi (immun sistem) kendi vücut hücrelerine karşı antikorlar üretip onları yok etmeye çalışır.
ANA testi aracılığı ile söz konusu bu Antikorlar üretilip üretilmediğni tespit edilir.
Bu testin bir diğer adı da FANA dır. (Floresan Antinükleer Antikor).
Örnek olarak: Sistemik Lupus Eritromatozis (SLE) hastalığında bu test arama testi olarak kullanılır. Ve SLE için Sensitivitesi en yüksek testtir.

PERNİSİYÖZ ANEMİ

10 Mayıs 2009 Pazar

B12 vitamini (Kobalamin) eksikliğine bağlı hastalıktır.
B12 Vitamin Eksikliği:
B12 vitamini hayvansal orijinli olup tüm gıdalarda bulunan bir vitamindir.
Gıdalarla alındıktan sonra mide sekrasyonunda bulunan R Faktör adı verilen bir kimyasal madde ile birleşir ve Doudenum'a (12 parmak barsağı) gelir.
Burada pankeas ezimlerinin etkisiyle Kobalamin R Faktöründen ayrılır ve mide tarafından salgılanan İntrensek Faktör adı verilen adde ile birleşir.
İntrensek Faktör ise Kobalamin terminal ileum'a (ince barsak son kısmı, B12 vitamini burdan emilir) kadar enzimatik bir yıkıma uğramadan ulaşmasını sağlar.
B12 vitamini bağırsaklardan emildikten sonra karaciğere taşınır ve burada depolanır.
Karaciğerdeki deposu yaklaşık 2.5 ile 5 mg arasındadır ve bu depo yaklaşık 3 ile 6 yıl arasında vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılar .

Pernisiyöz aneminin önde gelen fizyopatolojik mekanizmalarından birisi, B12 vitamini emiliminin çeşitli faktörlerden birine bağlı olarak azalmasıdır. Atrofik mide mukozasının intrensek faktör salgılayamaması, en sık karşımıza çıkan pernisiyöz anemi nedenlerinden biridir. Gastrektomi, kronik atrofik gastrit ve miksödem de intrensek faktör salgılanmasında buna benzer olumsuz değişikliklere yol açabilir. İntrensek faktör noksanlığı nadiren doğuştandır. Diphyllobothriasis’te veya kör ans sendromu’nda diyetteki B12 vitamini konusunda bakteriler tarafından vitaminin kullanılması nedeniyle kompetisyon ve intrensek faktörün parçalanması görülebilir. Vitaminin ileum’da emildiği yerler doğuştan bulunmayabilir ya da regional enteritis veya cerrahi rezeksiyon sonucu ortadan kalkmış olabilir. Kronik pankreatit, malabsorpsiyon sendromları ve ağızdan kalsiyum bağlayan ilaçlar, aminosalisilik asit ve biguanid’ler gibi bazı ilaçların kullanılması; B12 vitamini emilmesini azaltan ancak, daha seyrek görülen nedenlerdendir. Vejetaryenlerin ağız yoluyla yeterli vitamin alamaması veya çok ender olarak uzun zamandır devam eden hipertiroidizm’de vitamin kullanımının artmış olması, yine B12 vitamininin noksanlığına yol açabilen durumlar arasındadır.
Bütün hastalarda anemi, sinsi bir şekilde gelişir ve giderek, karaciğerdeki büyük B12 depolarını tüketecek kadar şiddet kazanır. Yavaş gelişmesi nedeniyle bir çeşit fizyolojik uyum söz konusu olduğu için bu anemi, semptomlarına göre çok daha şiddetli olabilir. Bazen dalak ve karaciğer büyüyebilir. Hastada iştahsızlık, aralıklı kabızlık ve ishal, yeri pek belirlenemeyen karın ağrıları gibi mide - barsak kanalını ilgilendiren çeşitli semptomlar bulunabilir. Hasta tarafından genellikle “dil
yanması” şeklinde tanımlanan glossit sıktır. Ayrıca hastalarda önemli kilo kayıpları da görülebilir.
Nörolojik tutulma, anemi mevcut olmasa bile görülebilir. Olaydan en fazla periferik sinirler etkilenir. Sıklık sırası bakımından bunu omuriliğin tutulması izler. Omurilikteki olaylar önce arka kordonlarda ortaya çıkar ve alt ekstremitelerde vibrasyon duyusunun kaybı, pozisyon duyusunun kaybı ve ataksi nedenidir; daha sonra bunu spastisite, aşırı aktif refleksler ve Babinski belirtisiyle birlikte lateral kolonların tutulması izler. Bazı hastalarda bunların yanısıra irritabilite, hafif bir depresyon veya gerçek anlamda paranoya ( megaloblastik çılgınlık) bulunabilir. Nadir olarak sarı-mavi renk körlüğü de görülmektedir. B12 tedavisine çabuk cevap veren kaynağı bilinmeyen ateş yükselmesi, diğer ender belirtiler arasındadır. Özellikle tiroid ve adrenallerle ilgili endokrin noksanlıklar pernisiyöz anemi ile birlikte bulunduklarında, mide mukozasındaki atrofinin otoimmun bir nedenle meydana geldiğini düşündürür. Pernisiyöz anemiye hipogammaglobulinemi eşlik edebilir.