İDRAR KAÇIRMA (ÜRİNER İNKONTİNANS)

5 Mart 2009 Perşembe

Üriner inkontinans miksiyon inhibisyonu yapmaya çalışırken idrar kaçırma olarak tanımlanır ve çok değişik formları vardır. Tüm yaş gruplarında yaygın olan; bireysel ve büyük sosyal ve psikolojik sorunlara kadar giden hoş olmayan semptomlara yol açar.
İnkontinans, hastaların partnerlerinde ve ailelerinde önemli etkilere yol açar ve tüm toplumda önemli sağlık sorunlarından birini oluşturur. Üriner inkontinans insidansı yaşla birlikte artar ve toplumda yaşlı bireylerin %30’unun etkilendiği tahmin edilmektedir.
Üriner inkontinanslı hastaların harcamaları sadece hastalıkla ilgili olmayıp çamaşır yıkama vb.gibi harcamaların yanında inkontinansla birlikte perineal rash, ağrı ve üriner trakt enfeksiyonu gibi medikal komplikasyonların tedavilerindeki harcamalarıda içerir. Hastalar sık sık depresyona girer ve toplumdan izole olurlar. Bu faktörlere rağmen hastalar ne yazık ki gerekli önlemleri ihmal etmektedirler. Hastalar nadiren medikal yardım ararlar ve tedavi alanlarda sıklıkla yetersiz tedavi alırlar.

Klinisyen üriner inkontinanslı hastayı etkili değerlendirmek ve tedavi etmek için alt üriner sistem patofizyolojisini iyi bilmeli ve uygun tedaviyi seçmelidir. Basit konservatif yaklaşımlar özellikle hastalar yaşlıysa sıklıkla önemli faydalar sağlar ancak dikkatli seçilmiş hastalarda arasıra daha ileri tetkikler yapmak uygundur. Bu yazıda üriner inkontinansla ilgili alt üriner sistem disfonksiyon patofizyolojisini geçerli tedavi, teknik ve seçenekleri gözden geçirilmiştir.

Alt Üriner Sistem Patofizyolojisi ve Üriner İnkontinansa Bakış:

İnsan alt üriner sistemi üç ayrı fizyolojik bölümden oluşmaktadır. Mesanenin kendisi, detrüssor kas ve kontinansı sağlayan valv mekanizması olan üriner sfinkter. Bu üç yapı anatomik ve fonksiyonel olarak birlikte çalışırlar fakat alt üriner sistem disfonksiyonlarında her biri etkilenerek üriner inkontinansa sebep olabilirler.

Alt üriner sistem parasempatik ( S2-S4) ve sempatik ( T10-L2) otonomik ve somatik (S2-S4) innervasyona sahiptir. Mesane dolumu sırasındaki düşük basınçla böbrekte idrar üretiminin devamına izin verir. Sfinkterik mekanizma üriner kontinans sağlanması sırasında kapalıdır.
Mesanenin dolumu sırasında detrussorun gevşemesi dinamik komplians olarak adlandırılır. Detrussonun bu mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır fakat sempatik ve parasempatik innervasyon arasındaki karşılıklı etkileşimin etkili olduğu şüphesizdir. Maksimum mesane kapasitesine ulaşıldığında ( 400-500 ml) uygun zaman ve yerde miksiyon başlarken detrüssör kas kontraksiyonunu takiben koordineli olarak üretral ve sfinkterik aktivite düşer.
Mesane çıkışındaki düz kasların parasempatik aktivasyon ve eş zamanlı sempatik inhibisyonla uyarılmasıyla miksiyon başlar. Mesane dokusunun otonomik işleyişi ve işemenin istemli kontrol altında olması düşünülecek olursa bu komplex etkileşimin arasına birçok patolojik olayın girerek üriner inkontinansla sonuçlanmasına şaşılmamalıdır.

Yaşlanma ve üriner inkontinans arasındaki ilişkiyi açıklamak zordur. Yaşlı hastalarda alt üriner sistemde birkaç değişim kaydedilmekle beraber üriner inkontinans gelişiminden yalnız bunlar sorumlu tutulmamalıdır.
Dolum sırasında istemsiz detrussor (Mesane kası) kontraksiyonları (kasılmalarını) suprese edilebilirken fonksiyonel mesane kapasitesi düşük olabilir. Üriner akım hızının düşmesi ve işeme sonrası mesanedeki rezidüel (kalan) idrar artışı gibi durumların hiçbiri tek başına üriner inkontinansa yol açmaz, yaşlı hastalar gece aldıkları sıvıyı sık sık ekskrete ederler ve bu durum kalp hastalığı, renal hastalık ve erkeklerdeki prostat hastalığına sekonder mesane çıkım obstrüksiyonunu ağırlaştırabilir ve nadiren üriner inkontinansla sonuçlanabilir.

Genç hastalarda inkontinans başlangıcında hemen hemen aynı sebepler mevcuttur. Yaşlı hastalarda minör bir olay hastalarda inkontinans oluşmasında yeterli olabilirken bazen bu faktörlerin tümü mevcut olabilir. Ve sonuçta basit tedavi önlemleriyle yeterli üriner kontrol yeniden sağlanabilecektir.

0 yorum: